Dünyada benzersiz kimliği ile öne çıkan ve ürettiği şaraplar ile referans noktası sayılabilecek az sayıda şarap üreticisi var. Château Cheval Blanc tartışmasız onlardan biri. Bordeaux sağ yakada konumlanan Saint-Émilion’un en prestijli şaraphanesi ancak birçok yönden bulunduğu yere meydan okurcasına sınırındaki Pomerol’de yer alan ünlü komşuları ile daha fazla ortak noktası var. Saint-Émilion apelasyonun en iyi mülklerini ifade eden Premier Grand Cru Classé A sınıflandırılmasından çekilme kararı alan Château Cheval Blanc hiçbir şeye ihtiyaç duymaksızın şaraplarının itibarı ve kalitesi kendi adına konuşabiliyor. 

Credit: Deepix

Beyaz Atın Hikayesi

Cheval Blanc‘da bağcılık yapıldığına dair en eski kayıtlar 15. yüzyıla kadar uzanıyor. Günümüzde Château Cheval Blanc olarak bilinen ve Fransızca’da “beyaz at” anlamına gelen mülk bir zamanlar Château Figeac’ın bir parçası olarak biliniyordu. 1832 yılında Libourne Mahkemesi Başkanı Jean-Jacques Ducasse’ın Château Figeac’tan arazi satın alması ile Château Cheval Blanc‘ın temelleri atıldı ve sonraki 20 yıl boyunca ardışık arazi alımları ile 39 hektara çıkararak Cheval Blanc‘ı oluşturdu.

Jean-Jacques Ducasse’ın kızı Henriette ile Libourne’lu bir şarap tüccarı olan Jean Laussac-Fourcaud’un evliliği ise Château Cheval Blanc için önemli bir sayfa açtı. Henriette, Cheval Blanc‘ı miras aldığında kocası mülk üzerinde modernizasyon çalışmaları başlattı. İyi şarap için kaliteli üzümleri üretme konusunda su faktörünün önemini anlayan ilk kişi olarak belirli alanlarda etkili bir kapalı drenaj sistemi tasarladı. Jean Laussac-Fourcaud 1860’dan 1871’e kadar araziyi %50 Merlot & %50 Cabernet Franc olmak üzere alışılmadık bir oranla yeniden dikti. 1852’de şarap Cheval Blanc adını alarak prestijli kariyerine başlangıç yaptı.

Jean Laussac-Fourcaud tek bir hedefe adanmıştı: şarabını Saint-Émilion şarapçılığının zirvesine taşımak ve yeni yeni tanınmaya başlayan şöhretini pekiştirmek. 19. yüzyılda Château Cheval Blanc Londra ve Paris’teki prestijli uluslararası sergilerde madalyalar kazandı ve bu madalyalar hala Cheval Blanc şişe etiketlerinde tasvir ediliyor.

Jean Laussac-Fourcaud vefat ettiğinde mülkü eşi miras aldı ve daha sonra oğlu Albert’e geçti. Albert, babasının özenli çalışmalarını sürdürdü. Albert’in oğulları Jacques & Joseph de baba ve büyükbabalarının izinden giderek mükemmellik arayışlarını devam ettirdiler.

Saint-Émilion şaraplarının ilk sınıflandırması 1954 yılında yapıldığında, Cheval Blanc en yüksek onuru elde etti: Premier Grand Cru Classé A ve sonraki her on yılda da bunu korudu. Cheval Blanc, Bordeaux’nun en üst düzey mülklerini bir araya getiren prestijli ve arzulanan “Dokuzlar Kulübü”ne (Ausone, Haut-Brion, Lafite Rothschild, Latour, Margaux, Mouton Rothschild, Petrus, Cheval Blanc and Yquem) katıldı. 1998’de meşale Château Cheval Blanc‘ın yeni sahiplerine devredildi. Şarapsever iki eski dost olan LVMH Grubu’nun başkanı ve CEO’su Bernard Arnault ve Belçikalı iş adamı Baron Albert Frère Saint-Émilion’daki mükemmelliğin mirasını satın almak için güçlerini birleştirdi ve Cheval Blanc‘ın özgünlüğünü korurken yeni bir enerji aşılamak üzere dümeni ele geçirdiler.

2021’de 19. yüzyıldan kalma şatonun bitişiğinde 1994 yılında Pritzker Ödülü’nü kazanan ilk Fransız olan mimar Christian de Portzamparc tarafından tasarlanan şaraphane son derece etkileyici. İlk bakışta bir noktadan bakıldığında asmaların üzerinde süzülüyormuş gibi görünüyor. Kavisli beton cepheli şaraphane bir merdiven ile Château Cheval Blanc ziyaretçisini tepesine çıkmaya davet ediyor. Kısa ama vaatlerle dolu bir yolculuk sonunda ahşap terasa ulaşıyor. Asmalar göz alabildiğine adeta sonsuza dek uzanıyor ve ötesinde panoramik manzaranın büyüsü..

Credit: Deepix

Farklı Bir Kulvarda Oynamak & Zamanla Devam Eden Zarafet

Sağ yakadaki çoğu küçük bağlar özellikle serin, killi topraklarda iyi gelişen Merlot üzümünün baskınlığı ile karakterizedir. Merlot’yu Cabernet Franc ve az miktarda Cabernet Sauvignon takip eder. Château Cheval Blanc ise Pomerol sınırında bulunuyor ve Saint-Émilion’un aksine arazisinde kireçtaşı içermiyor. Hatta kuş uçuşu bir km bile uzakta olmayan komşusu Château Petrus’un karakteristik özelliği olan toprakları Saint-Émilion’a da uzanarak bugün Château Cheval Blanc‘ı Pomerol ile daha fazla ortak noktaya sahip olma noktasına olağanüstü bir konuma taşıyor.

Sanırım dünyanın hiçbir yerinde Cabernet Franc, Cheval Blanc‘ta olduğu kadar zenginliği, derinliği ve kompleksiteyi ifade etmiyor. Şarabın omurgasını oluşturan ve yıllarca zarif bir şekilde yıllanması için gerek yapıyı sağlayan Cabernet Franc’a ait 1920’lere kadar uzanan yaşlı asmaların olduğunu görmek son derece etkileyiciydi. Château Cheval Blanc‘ın 39 hektarlık bağ alanındaki toprak yapısında kil ve çakıl ağırlıkta olup az bir miktarda kum öne çıkıyor ve komşularının Merlot ağırlıklı olmasına rağmen bağdaki yüksek orandaki Cabernet Franc şaraplarının önemli ayırt edici kimliğini oluşturan unsurlardan. Ancak tabii Château Cheval Blanc‘ı tek başına tanımlamaz.

56 parsele bölünmüş bağ alanında her parsel yaşı, toprak türü, anaç seçimine ve üzüm çeşidine bağlı olarak kendine özgü profiliyle tanımlanıyor. Killi topraktan gelenler kadifemsi tanenleri ile ön plana çıkarken çakıllı topraktan olanların daha aromatik ve zarif bir şarap olarak sonuçlandığı vurgulanıyor.

Credit: Gérard Uféras

Anti(konvansiyonel) Bağcılığı Teşvik Etmek

Gelecek nesil için en büyük zorluk küresel iklim krizi karşısında Cheval Blanc‘nın kimliğini korumanın bir yolunu bulmak. Bu yolda Cheval Blanc yayınladığı manifesto ile çevreye olan yaklaşımını doğadan ilham alan, yaşamı önemseyen ve polikültür pratiğiyle iç içe olduğunu vurguluyor. Genel hatları ile sizler için özetlemeye çalışacak olsam da kesinlikle yakından ilgiyi hak ediyor. Bu sebeple konuyla ilgili daha fazla fikir sahibi olmanız için mutlaka incelemenizi tavsiye ederim.
Son dönemlerde iklim krizi ile ilgili olarak bağcılıkta benzeri görülmemiş köklü değişikler yaşanıyor ; köşeye sıkışan şarap dünyası bir zamanlar ağaçları ve asmaları rakip olarak ele aldığı bir noktadan artık bunların bir arada olmasının avantajlarını keşfediyor. Konvansiyonel bağcılığın elindeki modern bağlar, monokültür ve basit peyzaj yapısı ile karakterize edilen alanlar olup birçok sorunu da bünyesinde taşıyor. Bu sorunlar arasında artan zararlı ve hastalık baskısı, tarım kimyasallarının kullanımı ile zenginliğini kaybeden topraklar ve iklim değişikliği nedeniyle oluşan kırılganlık yer almaktadır. Su ve insana olan etkilerinden bahsetmiyorum bile..
Bir tarım arazisinin ortasında ya da kenarında bir ağaç bulunması; su, iklim ve toprak üzerinde olumlu bir etkiye sahip. Bugün agroforestry (tarım ormancılığı), asmalar ve ağaçlar arasındaki iş birliğine dayalı olarak çok çeşitli ağaçların, çalıların ve/veya hayvanlarla birleştirildiği doğal bir ekosistemi taklit ettiği yaklaşımlarıyla iklim değişikliğiyle mücadelede bir eylem planı olarak şarap dünyasında önemli ölçüde büyüyen bir hareket. Agroforestryi benimseyenlerden biri de Château Cheval Blanc.
Château Cheval Blanc‘da gözlemlediğim en önemli unsurlardan biri toprağın bitki örtüsü ile korunması, beslenmesi ve asla çıplak bırakılmaması. Tarım uygulamalarının tam merkezinde agroforestry yer alıyor. Stratejik olarak özenle seçilen ağaçlar asmaların arasına dikilmiş. Arazi içinde 2000 ağaç mevcut. Cheval Blanc manifestosunda bu ağaçların toprak altında ağaçların besin öğelerinin dağıtımını/paylaşımını mümkün kılan mikoriza mantarları aracılıyla örtü bitkilerini, asma köklerini ve diğer ağaçları birbirine bağlayan bir ağ oluşturduğunun altını çiziyor. 

Credit: Deepix